head
2183026 810x458 75f08
Cumartesi, 20 Nisan 2024

Alanya Kent Konseyi tarafından organize edilen söyleşi için Alanya'ya gelen Yazar Sinan Meydan,Basına özel açıklamalarda bulundu.

Yıllardır Atatürk Cumhuriyeti ve Milli Mücadele konuları hakkında konuşan Meydan, "Laik Türkiye Cumhuriyeti dönüştürülüyor, başkanlık sistemi ile Cumhuriyet rejiminden fiilen meşrutiyete dönüldü" dedi...

Alanya Kent Konseyi'nin Alanya Ticaret ve Sanayi Odası (ALTSO) Konferans Salonu'nda düzenlediği söyleşide Alanyalılarla buluşan Yazar Sinan Meydan, yıllardır üzerinde çalıştığını belirttiği Atatürk ve Milli Mücadele konuları hakkında insanların tabi ki bildikleri, fakat unuttukları bazı tarihi gerçekleri onlara hatırlattığı ve bilmedikleri ya da doğruluğundan emin olamadıkları bazı tarihi gerçekleri de aktardığı bir söyleşi gerçekleştirdi. 

“BİRİLERİ UNUTTURMAYA ÇALIŞSA DA BEN HATIRLATACAĞIM”

"Aslında konu derin bir konu bir söyleşi kolay değil ama tabi ben yıllardır Atatürk cumhuriyeti ve milli mücadele üzerine çalıştığım için özetlemeye çalışacağım. Bazı noktaların altını çizmeye çalışacağım, bizi dinlemeye gelen insanların tabi belki bildikleri, fakat unuttukları bazı tarihi gerçekleri onlara hatırlatacak ve bilmedikleri ya da doğruluğundan emin olamadıkları ve bazı tarihi gerçekleri de daha çok sözcü gazetesinde yazdığım yazılar kitaplarımda anlattığım konular bir gazete niteliğinde olacak. Bu söyleşiler ülkenin pek çok yerinde ve yurtdışında bu söyleşileri gerçekleştiriyorum. Alanya’dan da böyle bir davet aldım milli mücadele Atatürk’ün cumhuriyeti tabi Alanya’da anlatmak benim için çok önemli. Benim için büyük bir mutluluk ülkemizin her yerinde ki insanlara ulaşmayı önemsiyorum geçen hafta Hatay’da dört yoldaydım bu hafta Alanya'dayım gelecek hafta Menemen’de olacağım. Yani cumhuriyeti Atatürk’ü milli mücadeleyi birileri unutturmaya çalışırsa da biz ısrarla hatırlatmaya devam edeceğiz.

“15 TEMMUZ SONRASI NELER DEĞİŞTİ”

İktidarın bir hedefi var ve o hedefe doğru ilerlediğini düşünüyor. Hedef yeni Türkiye adı altında. Tırnak içinde kullanıyorum, onlar kullandıkları için. Türkiye Cumhuriyeti tasvir ediliyor Laik Türkiye cumhuriyeti dönüştürülüyor başkanlık sistemi Cumhuriyet rejiminden Fiilen meşrutiyete döndü. Türkiye, bakın ben karnımdan konuşmayı sevmiyorum açıkça ifade ediyorum bazı gerçekleri. Türkiye de nedense Aydınlarımız, yazarlarımız, çizerlerimiz, milletvekillerimiz, gazetecilerimiz bu gerçekleri ifade etmekten geri çekiniyorlar haklı gerekçeleri olabilir ama çekinecek günlerde yaşamıyoruz. Bizim böyle bir vicdan sorumluluğumuz vardır gördüğümüz gerçeği halka söylemek ile yükümlüyüz. Bir aydın olarak ben de bu sorumluluğu yerine getirmeye çalışıyorum ve diyorum ki. Türkiye başkanlık sistemi Cumhuriyet meşrutiyete döndü üçüncü meşrutiyete döndü. Meşrutiyet nedir şartı yönetimdir, egemenlik kayıtsız şartsız milletindir, meşrutiyetin tanımı budur egemenlik kayıtlı şartlı milletindir bunun adı meşrutiyet. Kayıt ve şartı oluşturan nedir dersek, meşrutiyette de meclis vardır, meşrutiyette de anayasa vardır, ama meşrutiyette bir de saray vardır. Bunların üstünde Türkiye’nin bugünkü rejimin meşrutiyettir, fakat Cumhuriyet kayıtsız şartsız millete aittir. Cumhuriyette anayasa vardır Meclis vardır Saray yoktur. Dolayısıyla kendimizi kandırmayalım fiilen rejim değişmiştir, bugün bu değişen rejime uygun hukuksal altyapıyı böyle hazırlamayı planlıyorlar, eğitim bu doğrultuda değiştiriliyor, nasıl değiştiriliyor? Dinsel, laik eğitim yerine dinsel eğitim Türkiye de pompalanıyor bunları görmek zorundayız. Öbür taraftan bakıyorsunuz. Bakın dinsel hukuk hazırlıkları yapılıyor, Türkiye'de Resmi Gazete de daha geçtiğimiz hafta yayınlanan bir kanun dipnotlarında ayetler dip not olarak kullanılmıştı, bu anayasa ihlalidir açıkça yani şunu anlatmaya çalışıyorum. Yeni Türkiye dedikleri yapıya uygun yeni bir hukuk sistemi, yeni bir siyaset, anlayış. Yeni bir eğitim modeli kurgulanıyor ve bu bağlamda tarihte yeniden yazılıyor. Bakın hepsi birbirine bağlı. Yani milli mücadele tarihi çarpıtılıyor önemsizleştiriyor dünyadaki ilk bağımsızlık Savaşı başarıya ulaşan ilk bağımsızlık savaşı, eşi benzeri olmayan Türk Bağımsızlık Savaşı önemsizleştiriyor, okul kitaplarından neredeyse çıkarıldı. Bu konuda Milli Mücadele'deki pek çok konuya bakıyorsunuz Cumhuriyet Devrimi Cumhuriyetlerinin İslam dünyasında bir benzeri yoktur. Batıda bile benzerini bulmakta çok zorlanırsanız bizim Cumhuriyetlerimizin, ama bu cumhuriyetleri bugün unutturulmaya çalışılıyor, Atatürk müfredattan çıkarıldı, dolayısıyla sorunuza gelirsek ben iktidarın 15 Temmuz sonrasındaki Atatürk'e yönelir gibi olmasını tamamen siyasi buluyorum. Nitekim bugün yandaş medya Atatürk'e ve Cumhuriyet'e saldırmaya devam ediyor. Yandaş medyadaki kalemler maaş alıyorlar, bu saldırılar nedeniyle onları kimse uyarmıyor işlerine devam ediyorlar. Çalışmaya devam ediyorlar. Atatürk'e hakaret etmeye devam ediyorlar. Televizyonlarda, gazetelerde ne görüyorsunuz? siyasiler cumhuriyete, Atatürk'e yönelik yaklaşımlarında bir değişiklik yok, yani kendimizi kandırmayalım bir takvimleri var 2023 diyorlar, 2020 işte Türkiye ne sistemini tamamen değiştirmeyi planlıyorlar fakat bunu başarmaları mümkün değil. Çünkü Türkiye'de her şeyleri oturmuş bir yapı vardır, cumhuriyetimiz her şekilde sağlamdır. Fiilen değişmiş olsa bile resmen hala ayaktadır ve bu dönüşümü sağlamaları mümkün görünmeyecektir, ama burada tabii tarih önemlidir ve tarihi siyasi siyasete bakışımızı, tarih şekillendirir, seçmen davranışlarını, tarih okumalarımız biçimlendirir. Ya, nasıl tarihe bakıyorsan, tarihe nasıl bakıyorsanız. Sandığa giderken oy verirken de o tarihe bakışınız sizin siyasi yaklaşımınızı şekillendirir, dolayısıyla iktidar yeni bir tarih yazarken Atatürk'ün Cumhuriyeti, Milli Mücadele'yi adeta silerken, bizlerde üzerimize düşen görevi yerine getireceğiz, ne yapacağız hatırlatacağız yani onların sevdikleri sayfaları yeniden yazacağız.

MUHALEFET GÖREVİNİ YAPIYOR MU?

Türkiye'de bir baskı iklimi var ben Sözcü gazetesi yazarıyım aynı zamanda bizim gazetemizin üzerinde ise çok ciddi baskılar, muhalif bir Türkiye'nin önemli muhalif oluşturuyor. Sözcü Gazetesine açılmış bir dava var biliyorsunuz. Sözcü gazetesinin bazı yazarları ve sahibi, FETÖ’cülükle itham ediliyor ki, FETÖ'ye karşı en büyük mücadeleyi veren zamanında yayın organıydı. Sözcü gazetesi, Fakat zamanında FETÖ'nün gazetelerinde yazı yazanlar FETÖ'yle kol kola gezenler aynı yoldayız koyanlar bugün ellerini kollarını sarıl sallayarak yine basında boy göstermeye, televizyonda boy göstermeye, köşe yazmaya devam ediyorlar, gazete çıkarmaya devam ediyorlar ya da mecliste milletvekillikleri devam ediyor, dolayısıyla bir baskı iklimi var. Bu baskı ikliminde de gerçeği söylemek kolay değil fakat tarih şunu gösteriyor ki, baskı ikliminde gerçeği söylediğiniz zaman topluma faydasız oluyorsunuz, ben bir tarihçi olarak yazar olarak bu sorumluluğumun farkındayım yani ne kadar da baskı iklimi de olsa topluma gerçeği söylemeye devam edeceğiz çünkü Atatürk'ten bunu öğrendim diyor ki, Koşullar ne kadar kötü olursa olsun, hangi durumda olursanız olun mutlaka millete gerçeği söyleyin halka gerçeği söyleyin. Halka gerçeği söylemek boynumuzun borcu dolayısıyla baskı göreceğiz. İşte atıyorum hapis yatacağız ya da ekonomik anlamda zor günler yaşayacağız bunlar hiç önemli değil çünkü vatan söz konusu ülke söz konusu. O bakımdan herkes üzerine düşen görevi yapmalı. Biz bu sorumlulukla hareket ediyoruz, Türkiye'de güçlü bir muhalefet var aslında siyasal anlamda muhalefetten bahsetmiyorum, siyasal anlamda muhalefetimiz güçlü değil maalesef. Yani bütün muhalif partileri topluyorsunuz, işte bir iktidar partisi ediyor mu etmiyor mu diye tartışırsınız, sayısal anlamda söylüyorum bunu. Fakat halkın da toplumsal anlamda çok güçlü bir muhalefet var yüzde 7'nin de üstünde çok güçlü bir muhalefet var yani Türkiye'nin iyi yönetilmediği konusunda hemfikir insanlar yüzde 50-den fazlası bu konuda hemfikir ve yüzde 50-den. fazlası toplumun ülkenin ayağa kalkması için iktidarın reçetesinin dışında başka bir reçetenin hayata geçirilmesini savunuyor. Dolayısıyla buradaki kritik nokta şu: Toplumsal muhalefeti bence yüzde 50-den fazla olan toplumsal muhalefeti siyasal hale getiremiyoruz biz, yani partiler birleşse bile muhalif partilerin aldıkları oy oranı belli, o zaman ülkedeki bütün muhalif hareketlerin bunu oturup düşünmeleri lazım ya toplumsal muhalefeti ya da sokaktaki hali. Yani bu aslında çoğunluk olan. Bu muhalefeti nasıl Siyasal hale getirebiliriz düşünülmesi gereken cevap bulunması gereken bu. Burada Siyasal partilere görev düşüyor yani bütün siyasi partiler şapkalarını önlerine koyup düşünmeleri lazım sokakta bu kadar çok güçlü bir muhalefet varken yani sayısal anlamda %50’nin üstünde bir toplumsal muhalefet varken bunu niye biz kendi partimize kanalize edemiyoruz diye düşünmesi lazım. Yani CHP idare edenlerin düşünmesi lazım iyi partinin diğer partililerin düşünmesi lazım bana yani karamsar olmamakta lazım Türkiye de İktidar göründüğü kadar güçlü değil aslında hiç güçlü değil Türkiye’de baskı iklimine rağmen pek çok şey yapılabilir. Ben mesela yazıyorum anlatıyorum işte baskı var muhalefet sesini çıkartamıyor televizyon yok gazete yok deyip köşene çekilirseniz o zaman bu ülkeye bir faydamız dokunmaz. Tekrar ediyorum asıl bu dönemlerde ayağa kalkmak gerekiyor ve mücadele etmek gerekiyor her şeye rağmen bunu yaparsanız tarih sizi yazar, ama bunu yapmazsınız sadece eleştirirseniz sadece ağlarsınız o zaman ülkenin ayağa kalkmasını bekleyemezsiniz. Yeniden, Türkiye’nin işte o Cumhuriyeti’nin o ilk yıllarında ki devinimini kazanmasını bekleyemezsiniz Mücadele etmek gerekiyor ve asla umutsuz olmamak gerekiyor Türkiye bugün hala cumhuriyet birikimiyle imparatorluk birikimi ile tarihsel tecrübesiyle gençliği ve nüfusuyla bence umut vaat eden bir ülkede her şeye rağmen Türkiye’nin sorunu sadece kötü yönetim.”

Gazeteler